Yaşlı dostu Henry'nin ani ölümü, Fin'in hayatını alt üst eder. Emekli bir adam olan Fin, Henry'nin maket oyuncak dükkanını hem iş yeri, hem de evi gibi kullanmaktadır. Sevdiği bir işte çalışmak, sevdiği bir dostu ile birlikte olmak, en önemlisi de sevdiği bir düzene sahip olmak; yüz otuz dört santimetre boyunda bir adam için, ender bulunan güzelliklerdir. Fakat Henry'nin göçüp gitmesiyle; Fin'in elinden de tüm bu güzellikler uçup gitmiştir.Henry, vasiyetinde Fin'e de yer vermiştir. New Jersey, Newfoundland'daki yarım dönümlük arazisinin, Fin'in üzerine geçirilmesini vasiyet etmiştir. Henry'nin vasiyetini bildiren Avukat'a göre New Jersey, Newfoundland; Allah'ın unuttuğu bir yerdir. Fakat Fin, buna rağmen Newfoundland'a gitmeyi seçecektir. Çünkü gidecek başka ve daha iyi bir yeri yoktur. Ayrıca, zaten insanlarla içli dışlı olmayı pek sevmemektedir. Bununla birlikte, trenleri ise delice sevmektedir. Arazisinin üstünde de başını sokabileceği, kullanılmayan bir tren istasyonu ve kullanılan tren rayları olduğunu bilmektedir.Tam istediği gibi, sakin ve yalnız bir hayat yaşayabileceğini düşünerek Newfoundland yoluna düşen Fin; sabah olduğunda, mülkünde yalnız olmadığını fark eder. Hasta babasının yerine bakan Joe; kahve dükkânı olarak kullandığı minibüsü, istasyonun tam karşısına demirlemiştir. İşin en kötü yanı ise fazla arkadaş canlısı, çok girişken ve çok geveze bir gençtir. Fin'in, Joe'dan sonra tanışacağı ikinci kasabalı; aslında bir ressam olan fakat vekâleten Trafik Canavarı'nın yerine bakan, sakar ve talihsiz Olivia'dır. Newfoundland'daki ilk gününde hayatına giren bu iki isim; istemese de, dirense de, Fin'in hayatını ve plânlarını değiştirecektir.